Viva La Alegria

yavaş yürü, hayallerimin üzerine basıyorsun.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: Istanbul

'Kırlarda ağaç tepelerini okşayan gizli bir meltem gibi esmeli, ancak bir kelebek gibi güçlü olmalı ve bir veronika çiçeği gibi zarif kalmalı...'

Perşembe

boldog újévet!

''Doğum günleri ve yılbaşları asla hayal edilen şekilde görkemli geçmez.'' 
Barney Stinson




Bu yılı da görüp geçirdiğim diğer 17 yıldan biri gibi sonlandıracağım. Reşit olamamışlığın yazgısı bu. 18'ine girmemiş her kız çocuğu yılı tombalayla bitirir.

Belki bu sefer elimde şarap kadehiyle merdivenlerde hayatı dinlerim. Avucumuzdan akıp giden hayatı. Yapabileceğim şeyler üstüne eskizler üretirim zihnimde. Yapabildiklerime gülümserim beton merdivenlerimden.

Penceremden hayatı seyrederim. Entrikaları, koşturmacaları, yaşanmışlıkları. Yüreğimdeki tüm şerleri atarım aşağı. Bitiririm kalbimin yangınını. Tek celsede boşarım 2009 aşklarımı.

Her yeni yıl, önünüze konan boş bir defter sayfası. Onu istediğiniz şeylerle doldurabilmeniz dileğiyle..

Etiketler:

Pazartesi

fairy~dream




Dudaklarını kazımak isterken zihnimden, bilinçaltıma saklanıyorsun derinden.

Ara sıra oyun oynuyor belleğim benimle, rüyamdasın yine. Tüm gerçekliğiyle hissediyorum kollarının sıcaklığını. İçten içe hıçkırdığımı. Tanrı'ya yalvardığımı.

Parmak izlerin omuzlarımda, ihanet yağmurları yağıyor saçlarıma. Yine hissediyorum o aldatılmış duygusunu hücrelerimde.

Diz çöküp yalvarıyorum bu kez gitmemen için o'na, arkana bakmadan bırakıyorsun beni anılarımla. Gidiyorsun. Veda busesinin ıslaklığı dudaklarımda.

Gözyaşlarıyla uyanıyorum yine sensiz bir sabaha. Her şey dün yaşanmış kadar taze, asırlar önce yaşanmış kadar uzak. Çok zor her rüyama girdiğinde terkedilişin acısını tekrar tatmak. Her seferinde kanamak. Alışmaya çalışmak.

Kollarını hissetmeyi özlemişim.

Cumartesi

u can't kill the sun.









Huzur maskesinin ardına saklanmış yüzün, cehennem kadar kor.

Nasıl öpüyorsun onu? Nasıl bu kadar huzur dolu? Geride bıraktığın enkazlar acıtmaz mı hiç ruhunu?

Sen bilmezsin nasıl olur aysız gece. İhanetin gölgesinde nasıl kaybolur yılların. Yüreğindeki bu sızıyla nasıl yaşanır, umursamazsın.



Ellerime kalmış hayal kırıklıklarını savurdum kaldırımlara. İçimde kalan son yalan katresini damlattım toprağıma. Asla bulutlar uğramayacak artık gözlerime.

Güneşimi öldüremezsin.

Etiketler: , ,

Cuma

teşekkür mektubu

Değerli okurlarım,

Bu blogumu sizin için ayırdım. Gerçekten gösterdiğiniz ilgiden dolayı müteşekkirim. Okuyan, yorum yapan yapmayan herkesi gördüğüm zaman mutlu oluyorum. Okunmayı seviyorum sanırım, evet. İç dünyamın kapılarını süslü sözcüklerle dışarı aktarmayı da.

7 izleyicimi gıdıdan olmak üzere Çanakkale'den, İstanbul'dan, Balıkesir'den, İzmir'den, Gaziantep'ten, Eskişehir'den, Muğla'dan, Antalya'dan, Bursa'dan, Adana'dan, Tekirdağ'dan, Ankara'dan girip satırlarıma değer verdiğini gösteren herkesi öpüyorum. Ve arkadaşlar lütfen yazılarımı beğenseniz de beğenmeseniz de yorumlarınızı eksik etmeyin.

Sürekli beğenmedim kutucuğunu işaretleyen birkaç kinci arkadaşım dolayısıyla o seçeneği kaldırdım, evet. Gerçekten beğenmeyenlere lafım yok, neden beğenmediklerini açıklarlarsa kendimi o yönde geliştirebilirim seve seve. (: Eğer kişilik özelliklerimden veya kaşımdan gözümden dolayı beğenmedim diyen varsa da zorla okutmuyoruz. Bir daha girmemek üzere gidebilir, saygı duyarım.

Ayrıca bu kadar melankolik değilim gerçek hayatımda, sadece beyaz yazılar yazamıyorum.

Şimdilik bu kadar, yarından itibaren yeni yazılarla devam ediyoruz!

~yeni yetme yazar fleA.

Etiketler: , ,

Salı

yağmurlar.




Saçlarımdan kayıp, toprağa düşen yağmur damlaları anlatsın sana acılarımı.

Boşlukta yürüyorum sanki umarsızca. Yalanlarının ışıkları gözümü alıyor, yolumdan sapıyorum. Artık yürümek istediğim yolda değilim. Bambaşka bir perdesinin bambaşka bir sahnesindeyim hayatın. Karşısında durduğum kirli ellerin yanındayım. Körpecik bedenimi harabeye çeviren fikirler eşlik eder oldu beynime. Boğuluyorum siyah nefretimde..

Yağsın yağmurlar.
Bir sabah uyandığında buğulansın pencerelerin. Düşen her damla, katlettiğin her ruhun intikamı olsun. Kirlettiğin her bedenin enkazı.

Yolda yürürken kokladığım bir damla aşk havası yüreğimin derinliklerinde bir yerlerde, bir şeyleri acıtmaya yeter oldu. İmrenmiyorum artık, kıskanıyorum. Deli gibi kıskanıyorum gözleriyle anlaşan insanlar görünce.

Yağsın yağmurlar.
Düşsün katreler yanağından sessizce. Anlatsın içimde kopan fırtınaları. İhanetin kekremsi tadını bıraksın damağında.

Kontrolü kaybettim. Göğe açtığım avuçlarımın yanıtını alamayınca Tanrıdan da kestim ümidimi. Yıktım kumdan umut kalelerimi. Delik aldı kalbim mutluluk okyanusunda, batıyorum şimdi buz mavisi yalnızlığımla.

Son kez yağsın yağmurlar bu gece.
Çok uzaklarda boğulup giden bir ruhu anlatsın sana gizlice. Kalbimde sebep olduğun yangının küllerini savursun yüzüne... ve o an ilk kez bir sızı hisset derininde.

'Ancak o zaman ruhum, uyanır uykusundan.'

Pazar

here without you

                                                                                                                                                                                                           Bugün yağmurlara gözyaşlarımla eşlik ettim.
Öykü'mü özledim bi de.

Etiketler:

Perşembe

lost paradise

''Ellerin... Ellerin cennetimdi benim.''


Dokunurdun cennetimle susuz dudaklarıma, bense hayallere dalardım toz pembesi. Maviye çalan parlak gözlerinle okşardın ruhumu derinden. Yakardın canımı, bilmezdin.

Sonra öperdin binlerce yalana alet olmuş dudaklarınla beni. Aidiyetinin mutluluğuyla dolardı gözlerim. Ağlayamazdım, üzülürdün.

Telefon titrerdi acı acı yeniden. Benim kalbimde sızı, seninse yüzüne o tatlı gülümseme. Anlardım o vakit. İliklerime kadar acıya bürünürdü bedenim. Senin hissettiğinse katıksız sevinç. Giderdin arkana bakmadan.


Sen giderdin, ben ölürdüm. Ayaz vururdu yüzüme gizlice. Az önce aşk kokan sokakta şimdi keder uğultusu.




Onun kollarında hayat bulurdu ruhun, benim gecemi aydınlatansa senin hayalin. Olur da bir gün tetiği çekersem bu rus ruletinde, yine de vazgeçemeyeceğim hayalimdeki aidiyetinden.

Salı

intikam çanları

..çalıyordu.

Kapıyı açtın. Beni görünce yine o zehirli gülümsemeni yerleştirdin yüzüne. Bu sefer yanmadı canım. Bu sefer kanatamadın.

İçeri davet ettin beni binlerce kadın teninde gezinmiş ellerinle. Girdim. Havada masum kurbanlarının kokusu, sehpada son içtiğin sigaran. Sustum. (İşte geliyorsun yine hayatımı mahvetmeye. İşte geliyorsun yine kalbimi delip geçmeye. Kirli ellerinle yaklaşıyorsun masum bedenime.) 



Ve o an... Aniden hissediyorsun soğuk metali iliklerinde, tadıyorsun acıyı en derininde. Tüm zehrin akıp gidiyor ellerimden boşluğa, yaşamınla birlikte.
 
Düşüyorsun. Bana bakıyorsun, donuk ve sessiz. Öpüyorum zehirsiz dudaklarından son kez.

İşte sana layık muhteşem bir mutlu son.

Etiketler:

Pazartesi

bî-hâb-ı seher

Mutluluk limanlarına kalkan son gemiyi kaçırmanın burukluğuyla karşılıyorum seher vaktini. Bileklerimde geceden kalma kesik izleri, kulaklarımda gözyaşlarımdan artakalan bir senfoni. Yaklaşan keder bulutları, yeni hüzünlerin habercisi.





Bak! Bir yıldız daha teslim oldu karanlık sonsuzluğa. Söndü tüm yaşam umudu yüreğine batan can kırıklarıyla.




Ne kadar yıkasam da geçmiyor ihanetin lekesi. Omuzlarımda dudaklarının yok olmaya yüz tutmuş izleri.

Bahşeder mi Tanrı yalvarsam, dermanımın tabibini?

Cumartesi

deep. deeper. deepest.

Yalan rüzgarlarında üşümez ruhum... Sahte sevgin olmadıkça.

Kelimeler tüketmek anlamsız yokluğuna. Lakin dayanabilmemin tek yolu bu. Umutlarımı yazdım kumsala, götürdü dalga. Sen, geçmişime eklenen yeni bir yara, bense harcadığın kadınlardan biri daha.





Eylülün dili olsa, feryat ederdi yangınıma.

Etiketler:

Cuma

happily 'N'ever after.

Kabuslardan kurtulmaya çalıştıkça, karabasanlara uyanıyor bedenim.

Çırpındıkça batıyorum okyanus ortasında kalan savunmasız bir bebek misali. Kulaklarımda acının o kekremsi ezgisi. Boy versem kaç metre eder yalanının derinliği?

Sonra yıkılmış bir harabeye giriyorum gece mavisi. İçinde tüm geçmişimin nefreti gizli.



Birazdan damarlarımı keseceğim deniz sakinliğinde, koynuma alacağım ölümü korkusuz gözlerimle. Ancak o zaman uyanacağım kabuslarımdan. Yüzüme vuran yakamozdan yaralanmayacak körpe ruhum.







Kan, acı ve ölüm... İşte kurtuluşun altın anahtarları.

beni severmiş o.

En çok beni severdi o.

Bana yazardı tüm şiirlerini. Benim ellerimi tutmak isterdi içinde yanan tüm aşk ateşiyle. Beni isterdi yanıbaşında. Benim özlemimi duyardı yokluğumda. Bana fısıldardı toz pembe hayallerini titrek sesiyle.

Beni aradı gözleri, giderken.



Sonra ne mi oldu? O'nun tenini tattı. O'nun, diğerinin, ve onlarcasının. Fakat kısır döngüsü asla değişmedi.

O, hep bizi aradı giderken.

Perşembe

kolay kadın karmaşası.





İşte, uzun süredir aradığım sorunun cevabı.

Etiketler:

only the good die young, evil seems to live forever.

Bazen öyle anlar geliyor ki, kendimi huzura değil, acının kollarına teslim etmek istiyorum. Çünkü huzur, tıpası takılmamış küvete doldurulan su gibi. Ne kadar çabalarsanız çabalayın sonsuz huzura erişemezsiniz, eğer yeterince kirli bir kalbe sahip değilseniz. Çünkü kanla beslenen kalpler sağlamdırlar. Bizse zavallılarız.





Ah şimdi, gözlerine bakıp suratının ortasına tükürmeyi dilerdim.

Çarşamba

iyi olmak, iyi düşünmekle bitmiyo.






Bir olmak istedin, bin olmak zorunda oldun. Yine aynı maskeler, yine aynı yol dönüp durduğun. Olabildiğine arsız, gözün alabildiğine yalnız. Bildiğim herkes mi böyle sevdiğim herkes mi? Bıkmadın mı sen de mutlu gibi görünmeye çalışmaktan? Sıkılmadın mı artık bu yorucu alışkanlıktan?

Çok düşündüm affet beni. Çok inandım fark etmedin. Çok zamandır içimdeki bu yalnızlık bitmez gibi, bu çaresizlik...

veremem sana acımı. kirlenir dünya.

Kuşluk vakti rastladım deniz kokulu yarınlarıma. Kum saati narinliğinde sakladım derinimde... aynı günün gecesinde terk ettim ihanet limanlarına.

Keşke her şey masallardaki kadar kolay olsa. Cadılar atılsa zindanlara ve mutlu sonlar yazılsa. Fakat acımı verdim sana. Kirlendi dünya.

Bir parça mutluluğa kanattığın kalp mi umurunda? Sahi, kavuştun mu istediğin huzura başkalarının canlarıyla? Her gece gururla bakarsın aynadaki yüzüne, bilirim. Canlar yakmak, kalpler kırmak, umut gemileri batırmakla güçlenir yarınların. Kadınların, dostlarının gözyaşlarıyla beslenir kalbin. Her açılan ihanet kapısı, seni ayakta tutan bir ışık...

Bir gün, olur da bir gün dönerse devran, sönerse tüm yalan ateşin, beni unutma.







Elimde hançerle gölgendeyim.

tanrı değil, tanrıça!







...ve Tanrıça sürekli aynı şeyleri yapmanın ne kadar sıkıcı olduğunu düşündü. Bir şeyler yapmalıydı... Bir şeyler yaratmalıydı. Eğildi ve yerden bir parça toprak aldı. Tekrar eğildi ve bir avuç su aldı. Bunları birleştirdi ve erkeği yarattı... 

Her şey güzel gidiyordu. Tanrıça mutluydu. Yarattığı bu şirin varlıkla ilgileniyor, gücünü ondan sakınmıyordu. Fakat sonra bir şey oldu. Erkek nankörlük etti ve diğer Tanrıçalarla ilgilenmeye başladı. Artık kendi Tanrıçasının yanına hiç gelmiyordu. Bunun üzerine Tanrıça çok kızdı ve erkeği cennetinden kovdu... 


Sonra kendi gibi güzel ve küçük kadınlar yarattı. Bu kadınlar ona asla ihanet etmeyeceklerdi. Etmediler de... Fakat zamanla o kadar çoğaldılar ki cennete sığmaz oldular. Bunun üzerine Tanrıçaları onlar için bir Dünya yarattı ve onları oraya gönderdi. Fakat burada cennetten kovulan erkek de vardı. Tanrıça bunu görüp çok sinirlendi fakat yapacak bir şey yoktu.


Aradan yıllar geçti... Tanrıça'nın yarattığı güzel insanlar Tanrıça gibi ölümsüz değildi ve kısa sürede ölmeye başladılar. Hâliyle sayıları da azaldı. Buna çok üzülen Tanrıça'nın tek bir şansı vardı. Bunun üzerine erkeği cennetine çağırdı ve onunla bir anlaşma yaptı. Erkeği dünyaya gönderdi. Erkek kadınların tekrar eski sayılarına dönmelerini sağlayacaktı, bunun karşılığında da Tanrıça ona dünyadaki nimetlerden sunacaktı.


Erkeklerin ve kadınların sayıları çoğalıyordu. Kadın ve erkek birbirini sevmişti. Kadınlar erkeklere aşık oluyorlardı. Erkekler de böyle söylüyorlardı(!?)



Fakat erkekler Tanrıça'ya bir kez daha ihanet ettiler ve kendilerini, insanları yaratanın bir Tanrı olduğunu söylediler. Ve tüm çocuklar buna inanıp, kendi çocuklarına da bunları öğrettiler. İnsanlar artık Tanrıça'nın varlığından bile habersizlerdi. Kimse artık ona inanmadığı için Tanrıça'nın ışığı söndü ve Tanrıça gökten düştü. Ve insanlar hiç varolmamış Tanrı'nın inancıyla yıllardır bir yaşam sürdüler...
                                                                                                                                                                                     
                                                                                                           
                                                                  Hâlâ da sürüyorlar...


/HazalKalinci~Francesca.

Pazartesi

és a gonosz teremtett szerelem

Şeytan, kendi gücünü kanıtlamak için yeni kötülüklere ihtiyaç duyuyordu. Öyle bir şeyi aşılamalıydı ki fani damarlara, insan zamanla yeni kötülüklere de sürüklennmeliydi sessizce. Ölmeye, hatta öldürmeye..

Sinsice ve hazırlıksız yakalanmalıydı kurban. Can yakmalıydı zaman zaman. Kontrol edilememeliydi önemli olan. Esiri olmalıydı insan... ve devam etmeliydi canlar yakmaya, yalanlar söylemeye ta ki bu duygu kaybolana kadar.




                                                          ...ve şeytan, aşk'ı yarattı.