Viva La Alegria

yavaş yürü, hayallerimin üzerine basıyorsun.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: Istanbul

'Kırlarda ağaç tepelerini okşayan gizli bir meltem gibi esmeli, ancak bir kelebek gibi güçlü olmalı ve bir veronika çiçeği gibi zarif kalmalı...'

Pazartesi

we are eternal. all this pain is an illusion.

Devam etmek istiyor musunuz?

Omuzlarımıza yüklenen yük altında pedal çevirerek hızlı ve yorgun adımlarla ilerliyoruz geleceğe. Omuzlarımıza binen ayaklar da biziz. Kırbaçlamaya bayılırız, kırbaçlanmaktan ise delicesine kaçarız. Bilmeyiz ki kırbaç tutan eller de insandır... Bizi bitiren antipati'dir. Üzüntüden çektiğimiz sigara dumanını yüzünüze üflemeyi de iyi biliriz. Ciğerlerimiz zehirleniyorsa sizinki de zehirlensindir. Kin tutulsundur, öç alınsındır. Üzerimizde gözü olanın gözü çıksındır.

Karşımızdakini değersiz hissettirerek türlü manipülasyonlarla çabalayarak elinde ne var, ne yoksa almalıyızdır. Sen kimsin ki bize parmağını doğrultacaksın? Bizim ellerimizde üstüne salmaya hazır şeytanlarımız var. Senin yerinde kendimizi düşünüp kalbimizin kırılacağını zannediyorsan, çok yanılıyorsun. Zira düşersen videonu youtube'a koyar bayılana kadar güleriz. Zira gizli pornon çekilirse ask.fm'e girip hesabını trolleriz. Zira instagram'da bikinili fotoğraf paylaşırsan salyalarımızı akıtırız, ancak sevgilimizin biskolata erkeğine gözü takıldığı anda kafasına tava fırlatırız. Çünkü biz alıp vermemek için yaşıyoruz. Çünkü biz çevirdiğimiz pedallara karşılık gelen kağıtları eskortlara bayılıp evde karılarımızı mutfakta ağlatmaya bayılırız. Çünkü ne de olsa biz olmayanın kafayı üşütmesi müstehaktır. Dinlemediğimiz herhangi bir müzik aptalcadır. Boyatmadığımız herhangi bir saç rengi orospulara yakışır. Dar kot pantolon çok yakışsa da giyemediğimiz için gay işidir. Mekanda tek başına alkol alan kadın kaşardır, bunu yapan biz isek cool oluruz, sevgilimiz ise kesin bizi aldatıyordur!

Bu yazdıklarımı okuyan insanların çok büyük bir çoğunluğu ise bunları yapmadığını iddia ederek vicdan saklambacı oynamaya devam edecek. Bunu yaptığınızı farkettiğinizde (olur ya, belki farkedersiniz) sayfayı kapatın. Kendiyle yüzleşecek kadar mert olan insanlar geri kalanını okusun.

Cehennemin dahi çabalayarak kazanılması gerektiği bir dünyada çocuk olmanın değerini bilemedik. Zira birileri bize 11 yaşından sonra bir daha asla popomuzu huzur içinde çimenlere koyamayacağımızı söyleseydi, o günleri daha çok aklımda tutmaya çalışırdım. Tanrı biliyor ya, türlü çakıllı yollara rağmen düştüğümde güldüğüm günlerdi. Sonra önce kendime inancımı kaybettim. Derecelerim düşe düşe ilerlerken, derecelerim düştükçe ben çalışmadım, ben çalışmadıkça düştü. (Kara deliği çok uzaklarda aramanıza gerek yok, kara delik içinizde. Ve inanın bana eğri büğrü renkli plasebolar da o deliği kapamıyor.) Sonra dünyaya inancımı kaybettim. İnsanlara inancımı ise çok yakın zamana dek kaybetmemiştim. Onun sebebini kendime saklıyorum, zira yazıyla pek de bir alakası yok. Velhasılıkelam onu da kaybettim işte.


Aslında her şeye inancını kaybedince insan daha güçlü oluyor. Ne kendinin, ne dünyanın, ne başkasının kölesi oluyorsun. Bilgisayar oyunu oynarken insanları öldürdüğünde onların gerçek olmadığını bilerek üzülmüyorsan, etrafında dönen olayların gerçek olmadığını, kurmacadan ibaret olduğunu gördüğünde de pek canın yanmıyor. Sana aşık olduğunu söyleyen sevgilin gece uyuduğunda modern aptal kutusunun başına geçip onun bunun bacağına baktığında, verecek mantıklı bir açıklaman oluyor, duyguların belli bilgisayar kodlarından farksız olduğunu hissetmek. 

Benim hissettiğim şeylerin gerçek, etrafımdaki her şeyin düzmece olduğunu söylemek de biraz antipati, biliyorum. İşte bu yüzden yazımın başıyla hiç de çelişmiyorum. Çünkü ben de böyle biriyim. Kitaplarda bahsedilen şeytanı başka yerlerde aramayın, o şeytan aynada gördüğümüz ışık yansımasının ta kendisidir. 

... . ...- --. .. .-.. . .-. 

0 Yorum:

Yorum Gönder

Damlat mürekkebini kağıdıma sen de! Dinliyorum?

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa