Viva La Alegria

yavaş yürü, hayallerimin üzerine basıyorsun.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: Istanbul

'Kırlarda ağaç tepelerini okşayan gizli bir meltem gibi esmeli, ancak bir kelebek gibi güçlü olmalı ve bir veronika çiçeği gibi zarif kalmalı...'

Cumartesi

kırk yılda bir gibisin

dizlerimde çimen kokusu.
bileklerimde jilet izleri.

Salı

hope-less

Umut bahçelerime ektiğim tohumların filizlenmesini bekledim ben bir ömür. Her doğan güneşle, kalbimin derinliklerinden su verdim onlara. Dualarımla besledim. Hayaliyle yaşadım açmayan umut çiçeklerimin. Olur da bir gün çiçeklenirler hayatımda diye.

Olmadı. Karabasanlarımın güçlenmesine şahit oldum günbegün. Şeytanlarımın kirli kahkahalarına. Acılarımla beslenen mutluluklara. Yıkık dökük devam eden hayatıma.

Asla büyümeyecek umut tohumlarına tutunmak ne demek bilir misiniz? Uykusuz gecelerde beklemek, her geçen gün parçalanmak. Dışarıda hüküm sürerken kirli eller, kapana kısılmış beklemek yeşerecek güzel günleri. Sonunda anlamak gelmeyeceğini. Dibe vurmak.



Beklenen hazin son acıtmaz, gelip çatıncaya dek.

Topladım bavullarımı, gidiyorum bana ayrılan hayat otelinin ömür odasından. Yanıma aldığım bir bedenim, bir kefenimle. Tüm acılarımı, anılarımı, sevinçlerimi, gülüşlerimi bıraktım çıkıyorum. Ateşe verdim umut bahçemi, alev alev gidiyorum. Artık acımıyor canım. Çünkü umut bittiğinde, ölmek yalnızca formalitedir.

Pazartesi

et fictum, fit factum

kızıl kana bulanmış hayallerim, salınıyor zihnimin kuytu köşelerinde.

Boğazımdan ılık ılık akan acıyı engelleyememek beni kahreden. Tıpkı tek çözümümün 50 mglık haplar olduğunu bilmek gibi. Çaresiz hissetmemek ne mümkün? Bu, bunun gerçeği. Ruhum kırgın.

Bu, tüm geçmişime yazacağım son yazı. Tek yazı belki de duygularımı tüm çıplaklığıyla anlatabildiğim, paylaşabildiğim haykırırcasına. ''-di'' li geçmiş zamanda hapsolmuş bedenim azad olacak belki de bundan sonra. Kursakta kalan hevese benzettiğim ruhum bulacak aidiyetini.

işte başlıyorum kendimle
yüzleşmeye
bulmaya kendimi karanlık dehlizde


Andım olsun ki bu sondur sizlere. Fosillerinizden kömürler ürettim kalbimde, yakıp ısınacağım bu gece belki de. Ve seher.. içimi ısıtan seher. Hepinize, söylemek istediğim yegâne cümleyi söyleyeceğim.

Pardon, tanışıyor muyuz?

Etiketler:

ængevil

İyilerle kötülerin savaşının tam ortasına doğmuş bir bebeğim.

Bir yanda mutluluk, zafer vaadeden siyah bayraklı kara adamlar. Gel, diye fısıldıyorlar kulağıma, harcarız yoksa seni bu hayat savaşında. Aşk, sevgi, dostluk, hepsi yalan. Aldat, çal, kalp kır, savaşı kazan. Onlara doğru gidiyor adımlarım çarnaçar.



Diğer tarafta yara bere içinde yardım bekleyen cennetten düşmeler. Gitme, diyor biri, en çaresiz sesiyle. Gittiğin yol yol değil. Dünyanın sana ihtiyacı var düzeni değiştirmek için. Mor sokaklarda saklambaç oynasın çocuklar. Uçurtmalar uçuralım göğe doğru. Tanrı'nın terk ettiği gibi sen de terk etme bizi...

Ne gidebiliyorum, ne kalabiliyorum. Savaşabilecek kadar iyi, meydan okuyabilecek kadar kötü değilim. Yerimi yurdumu kaybettim. Mülteciyim. Kendini kaybetmiş bir casus. Elleri kirlenmiş bir iyi. Yüreği pak bir kötü.

Aniden kalkıyorum ayağa ve haykırıyorum hayata: ''Hadi! Vur bana.''

İki taraftan da gelen kurşun yağmurları. Önce kalbim deliniyor, sonra ellerim. Bir enkazdan başka bir şey değilim artık. İyi-kötü savaşında yenilen bir ceset.

Alev alıyorum... ve göğe yükseliyor küllerim, uçurtma misali..