Viva La Alegria

yavaş yürü, hayallerimin üzerine basıyorsun.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: Istanbul

'Kırlarda ağaç tepelerini okşayan gizli bir meltem gibi esmeli, ancak bir kelebek gibi güçlü olmalı ve bir veronika çiçeği gibi zarif kalmalı...'

Pazartesi

welcome to the machine

Makineye hoş geldiniz.

Çünkü şu anda Pink Floyd dinleyip McDonalds yiyorum. Elimde de Jacobs'un Etiyopyalıların gözyaşlarından damıttığı kahvem var. Fırtınadan dolayı dışarı çıkmaya korktum ama yemeği dışardan söyleyerek motosikletli birinin bu havada benim için yola çıkmasını sağladım.

Gün geçtikçe acımasızlaşan bir döngünün dişlilerinde kafatasımızı ezdirerek yaşamaya çalışıyoruz. Başarabildiğimizi zannetsek de, yaşamak adı altında yaptığımız tek şey akşam karnımızı doyurup uyumak. Standartlarımız gitgide düşüyor. Bizi hayatta tutan tek şey olan umudumuzu yavaşça bir ağaç dibine bırakıp uzaklaşıyoruz. Umudumuz bittikçe tahammülsüzleşiyoruz. Tahammülümüz kalmadıkça nefret söylemleri başlıyor. Nefret ettikçe küçülüyoruz. Küçülüyoruz. Yok olana ve yok edene dek küçülüyoruz.

Önce küçük reklamlarla hayatımızı daha iyi yaşayabileceğimize inandırdılar. Şu televizyon denen konuşan makine içindeki adamlar yaptı bunu. Önce küçük reklamlarla küçük keyifler vadedildi. Belki bir gofret, belki bir çikolata sundular yeni çıkan...

Sonra önümüzdeki makineyle tanıştık. O bizim yerimize konuştu. Önce kullanmamız gereken işletim sistemini gösterdi bize. Belki bir kodlama, belki bir tasarımla o da girdi beynimizin içine. Küçük adımlarla, yavaş yavaş, bir kodlamayla başladı.

Sırasıyla ön yargılarımızı oluşturan düşünceleri okumaya başladık. Hoşumuza gittiği için okuduğumuzu sandık, hoşumuza gitmesinin sebebinin ne olabileceğini hiç düşünmedik. ''Güzel kadınlar beyaz tenli olur.'' gibi bir şeyle başladı bu serüven. Herkes beyaz tenli olduktan sonra satacak bir şey kalmamaya başlayınca, bu ön yargı ''Güzel kadınlar beyaz tenli ve dövmeli olur.'' a dönüştü. O ve'ler hiç bitmedi. Çünkü kapitalizm bize satacak yeni bir şey her zaman buldu.

Eskiden makyaj yapmak ne kadar kolaydı. Bir far, bir ruj bir de fondöten yeterliydi. Şimdi bir far sürebilmek için önce far bazı sürmeniz gerekiyor. Far bazından sonra 3 çeşit farı karıştırıp sürmelisiniz. Bunu yaparken far fırçası almalısınız. Bu arada o fırçayı temizleyen bir baza da ihtiyacınız var. Son olarak farınızın akmaması için de makyaj sabitleyici kullanacaksınız. Eyeliner sürmeden de olmaz tabi. Eyeliner sürdüyseniz maskara da kullanmanız şart. Maskara sürecekseniz de takma kirpikle görünüşünüzü taçlandıracaksınız. Çünkü her şeyin kalitesi aynı kalsaydı bir kez aldıktan sonra bir daha asla far almayacaktınız. Yavaş yavaş her şeyin kalitesini düşürüp, yükseltmek için tonlarca para vermeniz gerekiyor. Yani hayat kaliteniz siz fark etmeden düştü, düştü, yükselttiğinizi zannedip bir ürün satın aldığınızda yalnızca eski kalitenize varmış oluyorsunuz. Bu size ne hatırlattı?
Eroin bağımlılığı.

Her gün e-mailinize düşen iş ilanlarına göz gezdirin. ''X Bank sizin gibi adaylar arıyor!''. Hayır, aramıyor gerizekalı. Çünkü artık bizim makinelerimizden öğrendiğimiz ön yargılarımız var. Çünkü artık bizim makinelerden öğrendiğimiz ''Hayatta kalmak istiyorsan başkasını öldür.'' felsefelerimiz var. Hiçbir işe yaramayan seminerlere bu yüzden gittik, kimsenin konuşmadığı dilleri bu yüzden öğrendik. Bizi kalabalıktan ayırmasını istediğimiz için. Hastalıklarımızın bile şekli değişti. Evet, sana söylüyorum. Seni kemirip bitiren hastalıkların bile artık modaya uygun olarak ilerliyor.
Vücudunu bile kendin kontrol etmiyorsun.

Her şey bir gofretle başladı.