Viva La Alegria

yavaş yürü, hayallerimin üzerine basıyorsun.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: Istanbul

'Kırlarda ağaç tepelerini okşayan gizli bir meltem gibi esmeli, ancak bir kelebek gibi güçlü olmalı ve bir veronika çiçeği gibi zarif kalmalı...'

Çarşamba

Suçluyorum

Cevdet, sen aşktan ne anlarsın?

Yıllarını omuzlarına yedirememiş bir adamdı Cevdet. Dar omuzlu olmanın dar hayatı sonuçlaması gerektiğine inanırdı. Yaklaşan fırtınalara karşı göğüs germek yerine romatizmalı bileklerini ovar ve ağlardı. Cougarların ve AYIların birbirleriyle kapıştığı bu dünyada yapmaya çalıştığı şey tam olarak ölü taklidi yapmaktı. Birkaç cougar'a kendini koklatıp yanlarından sinsice geçmelerine izin vermek, ve fakat sonrasında vahşi dişlerini hatırlayarak neden bunu yaptığını, neden savunmasızca mahremini koklattığını sorgulamak. Kendi çalıp kendi oynamak anlayacağınız. Kendi yağında kavrulamamak, yanmak.

Kafası karışmış bir balıktı Cevdet. Öyle ya, balıklar çok kafası karışık canlılardır. Siz bilmezsiniz ama bence bazen nefeslerini tutarlar. Büyük baloncuklar çıkartarak konuşmaya çalışırlar dünyayla. Kimse seslerini duymaz, zaten onlar da umursamaz. Çünkü zaten üç saniye sonra unutulacaktır yaşadıkları. O yüzden ne düşünürse düşünsün zaten unutulacak güvencesiyle gelişine vururdu Cevdet. Belki de akvaryumdu, etrafındaki balıklara bu yüzden tepeden bakıyor ve öylesine fütursuz yaşıyordu yedi aydır. Geciktirici etkili latekslerinin hesabını kimseye vermeyeceğini umuyordu. Çünkü umarsızca vazgeçmişti bu makyajlı hayvanat bahçesinden. Tuttuğu nefeslerin haddi hesabı yoktu. İşin kötüsü; sesini duyurmuştu baloncuklarıyla. Sağır taklidi yaptı balıklar. Çünkü önlerinden geçecek bir sonraki küçük balık düşüncesi iştahlarını açıyordu. Burçlarına ve yükselenlerine yükledikleri boktan birkaç negatif özellik, sanki kendilerinin değilmiş gibi davranarak rahatça kulaç atabiliyorlardı akvaryumda. ''Ay şekerim bugün sevgilimi aldattım ama benim yükselenim ikizler, dengesizim ya ben şimdi, oluyo ööle'' diyerek kaçabileceklerini sanıyorlardı toplumsal yargılardan. Artık kimsenin kimseyi yargıladığı da yoktu ya bu freak show'da, o ayrı mesele.

Değer yargısızlığının, küçümsemenin, yutacak küçük balık ve ceylan arayışlarının, hatta ve hatta 1969'da kapitalist sisteme karşı ortaya çıkan hippie akımının MODA olduğu, bizimse Freak Show olarak adlandırdığımız ''cesur yeni dünya''da ölü taklidi yaparak hayatta kalmaya çalışan bir adamın vücut bulduğu Cevdet, balkona çıkıyor ve Emile Zola edasıyla şöyle bağırıyordu: ''J'accuse!''